HİFA İLE SÜHEYL
Geçen gece sahurdan sonra uyurken telefondan radyoyu açtım.
Radyoda zamanlı kapatma olduğundan uyusam da müzik 1 saat sonra kendiliğinden kapanıyor.
Benim uyanmamı beklemiyor.
Eee tabi şarjım da tükenivermiyor.
Neyse radyoda sesi de güzel bir beyefendi bir hikaye anlattı..
Ben çok duygulandım ve ilgimi çekti sizinle de paylaşmak istedim.
Asr-ı Saadette Yaşanmış Gerçek Bir Kesit
Yıl asr-ı saadet yılı, aşkların en güzelinin yaşandığı mekân ve zaman.
İşte o yıllarda vuku bulan bir aşk kıssası; Hz. Peygambere (s.a.v.) teslimiyetin güzel bir vesikası: Hifa ve Süheyl
Hifa, genç, güzel, şan-şöhret sahibi ve oldukça zengin bir kadın. Güzelliği dilden dile dolaşan, şan şöhreti saraylara kadar ulaşan, birçok kimsenin kendisi ile evlenmesi için her şeyini feda edebileceği birisi.
Öyle ki Hifa’yı duymayan, güzelliğini bilmeyen kimseler kalmamış. O kadar güzel ki Hifa; krallar saray anahtarlarını getirip önüne bırakıyor., zamanın zenginleri kervan yükü kadar mücevher ve altın vaat ediyor, sahabe eşleri ise Hifa ile akraba olabilmek için Hifa’yı kocalarına istiyorlar. Bu ne seda ve ne güzellik ki insanlar onunla eş olabilmek için kıyasıya yarışıyor, tüm zenginliklerini, mal varlıklarını, mevki ve makamlarını onun önüne seriyor.
Ama o bunların hiç birine bakmıyor ve yanaşmıyor. Bu nasıl bir edadır ki; insanın başını döndüren, kanını kaynatan, sarhoş eden bu tekliflere karşı rızaenlillah çizgisini koruyan bir ruh var bedende. Bedende ruh, tende Hifa var.
İlahi bir saygı var Hifa da; o bu ilgi ve alakadan rahatsızdır. O olup bitenden dolayı gerçekten üzgündür. Düştüğü bu müşkül vaziyetten kurtulmak için Hz. Peygambere (s.a.v.) giderek durumu ona arz eder. Ve kendisi için hayırlı bir meşguliyet ister. Hifa Allah resulünün kendisine meşguliyet olarak çeşitli dersler ve ibadetler vereceğini bekler.
Oysa Hz Peygamber (s.a.v.) Hifa’ya meşguliyet olarak evlenmeyi tavsiye etmiştir.
Bu durum karşısında Hifa Allah’ın resulüne şöyle der:
“Ey Allah’ın resulü madem meşguliyet olarak evlenmeyi öneriyorsunuz; öyle ise kiminle evleneceğim hususunda da karar vermeme yardımcı olunuz.”
Buna karşı Hz. Peygamber (s.a.v.) pratik bir çözüm bularak şöyle der: “yarın sabah namazına mescide ilk giren kim olursa onunla evleneceksiniz. Sonucu da size bildireceğim”.
Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide giderek bunu herkese ilan eder.
Bu duyuru dilden dile, kulaktan kulağa dolaşır ve ahalide büyük bir heyecan başlar.
Öyle ya birçok kimsenin güzelliği, şanı, şöhreti ve zenginliği için evlenmeyi arzuladığı, kervanlar dolusu altın ve mücevher vaat ettiği, evli olan kadınların bile sadece akraba olabilmek için kocalarına istedikleri Hifa, artık evlenmeye karar vermiştir. O gece heyecan ile birlikte bir koşuşturma başlar sokaklarda. Sabah namazına mescide erken gidebilmek için çeşitli hazırlıklar yapılır, tedbirler alınır. Bazıları erkenden yatar uyurlar. Kimileri evdekilere uyumamalarını rica ederler ki erkenden kaldırılıp mescide gidebilsinler. Hatta o gece bir kısım insanlar sabaha kadar uyumamayı bile göze almışlardır.
Sabah namazı için hazırlıklar yapıla dursun, sahabeden öyle birisi de vardır ki ne olup bitenden haberdar, ne de ilgilenecek durumdadır. O kendi halinde, kendi derdinde, kendi meşguliyetinde, kendi aczinde, fakir, yetim, öksüz bir gariptir. İşte o kimse hiçbir şeyle ilgilenecek durumda olamayan Süheyl’dir.
Süheyl mescidin etrafında yaşayan ashab-ı suffadandır. Ne harcayacak bir dirhemi, ne başını koyacak bir evi, ne de üzerindekilerden başka giyecek bir elbisesi olmayan fukara bir sahabedir. Tabi üzerindeki elbiselere de elbise denirse..
Hazırlıklar tamamlanmış bütün tedbirler alınmış ve herkes sabah namazı için kendisini ayarlamıştır. Sabah namazı için Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide gelerek beklemeye başlar. Az sonra bir gölge belirir mescidin kapısında: içeriye giren Süheyl’dir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Süheyl’e; “seni bu vakitte buraya getiren nedir?” diye sorar.
Süheyl’in olanlardan haberi yok: “Sabah namazına geldim ya resulullah” der.
Hz. Peygamber (s.a.v.): “Hifa olayından haberin yok mu senin?” diye sorar.
Süheyl : “Haberim yoktur ya resulullah; hem benim Hifa ile ne işim olabilir ki” der.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) Hifa meselesini Süheyl’e anlatır.
Dinlediği olay karşısında şaşkın ve hayretler içindedir Süheyl.
Allah o gece Medineli erkeklerin gözlerine derin bir uyku koymuş ve kimse sabah namazına mescide gelememiştir. Sonra sabah namazı vaktinin çıkmasına az bir zaman kala cemaat mescide gelmeye başladı. Gelen herkes merakla talihlinin kim olduğunu sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide ilk gelenin Süheyl olduğunu ilan etti. Hemen akabinde ise Hifa’ya haber gönderildi ve Süheyl ile evleneceği belirtildi. Hifa da teslimiyete yaraşır bir şekilde tereddütsüz bunu kabul etti.
Ne var ki, Hifa’nın duyulmuş olan şanı, şöhreti, güzelliği ve zenginliği kadar; Süheyl’in de kimsesizliği, çelimsizliği, fakirliği ve yetim oluşu biliniyordu çevrede. Zaten herkesi hayretler içinde düşündüren kısmı da buydu ya: Hifa gibi bir kadına Süheyl gibi bir eş.
Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) Hifa ile Süheyl’in nikâhlarını kıyar ve Süheyl’e bakarak eşine bir hediye almasını söyler. Süheyl mahcup bir eda ile başını önüne eğer ve oldukça kısık bir sesle: “Ey Allah’ın resulü değil hediye almak, üzerimde bana ait bir dirhemim bile yoktur” der.
Bunun üzerine Hifa oradan kalkar ve eve gider. İçinde 100 dirhem bulunan bir kese göndererek: “bunlar Süheyl’indir istediği gibi kullansın” der. Dirhemleri alan Süheyl çarşıda gezerek iki dirheme bir hediye alır ve akşam karanlığında Hz. Peygamberin (s.a.v.) nikâhlarını kıydığı eşi Hifa’nın evine gider. Bu gece Süheyl’in zifaf gecesidir. Çarşıdan almış olduğu hediyeyi Hifa’ya takdim eder ve şöyle der:
“Ey Hifa bundan sonra sana benimle evlendiğin için sabretmek düşer. Bana da senin gibi birisi ile evlendiğim için elbette ki şükretmek düşer. Sana sabretmek düşer çünkü benim gibi çelimsiz, fakir, perişan hiçbir şeyi olmayan biriyle evlendin. Bana da gerçekten şükretmek düşer çünkü senin gibi güzel, zengin ve varlıklı birisi ile evlendim.”
Ve şöyle devam eder Süheyl:
“Allah’ın bize bahşettiği bu evlilik için gel bu geceyi ona ayıralım ve ibadetle geçirelim. Ben şükrümü sen sabrını eda et. Umulur ki ben şükredenlerden sen de sabredenlerden yazılırsın.”
Her ikisi de o geceyi sabah namazı vaktine kadar ibadetle geçirirler. Rablerine dua ve niyazda bulunur, kendilerince sabır ve şükürlerini eda ederler.
Sabah namazı vakti girince Süheyl mescidin yolunu tutar. Mescide vardığında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendisini karşıladığını görür. Allah resulü (s.a.v.) Süheyl e sorar;
“Ya Süheyl siz bu geceyi nasıl ihya ettiniz, ne amel işlediniz de yüce Mevla’yı kendinizden bu kadar razı ettiniz. O da müjdeleyen bir eda ile Cebrail’i gönderdi. Müjdeler olsun ya Süheyl müjdeler olsun.”
Bu sözleri duyan Süheyl kendinden geçmiştir artık. Boynu bükülüvermiş sesi kısılmıştır ve mahcup bir eda ya bürünerek; “Biz bu geceyi sadece rabbimize ibadet ederek geçirdik” diyebilmiştir.”
İnen ayette yüce Mevla şöyle buyurmuştur:
“Ne mutlu o kimselere ki; rabbine ibadet etmeyi kendi zevklerine tercih ettiler. Biz de o kulları affettik.”
Sonra Süheyl ellerini açarak; “Ya Rabbi sen ki beni affettin, bağışladın tekrar günah işleyerek yaşamak istemiyorum, senden niyazım sana kavuşmak” diye dua etti. Ve duasından sonra ruhunu teslim etti.
Allah Resulü (s.a.v.) buyurdular ki, Hifa da şu anda ruhunu teslim etmiştir.
Her ikisi yan yana açılan kabirlere defnedildiler. Ölümsüz aşka, ölümsüz sevdaya doğru…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sizler benim için önemlisiniz.
Vakit ayırıp okuduğunuz yazıma bir de yorum atmak istediniz.
Sevindim.