23 Mart 2016

RÜYA ŞEHİR ♥

İstanbuldayım.
İlk defa evimden, ailemden ayrıldım. Atandım diye sevinirken kardeşlerimden uzak olacağım diye çok üzüldüm. Yenilerde anlıyorum ki bu koca şehirde geçen beş ayın sonunda tabi, iyiyim. Uzunca bir süredir ilk defa kendi başıma kaldım. Aslında hep kendi başımaydım ama duygularımda yalnız kalamıyor, yapmak istediklerimle yapmam gerekenler arasındaki seçimlerimde hep istediklerimi arkamda bırakıyordum.
Burada kendimle sohbet edecek çok vaktim oldu. Neler yaşadığımı düşündüm. Önce, birkaç yıl öncesine kadar ''Hayat ne zor'' dediğim anılarımla karşılaştım beynimde. Henüz hayatın esas sınavlarına girmediğim yaşlarımdaki anılar. En büyük sıkıntımın yeterli ortalamaya sahipken Fizik dersim 1 düştüğünden alamamış olduğum 'Teşekkür Belgesi' olduğu veya babamla en eften püften sebepten yaşadığımız bir tartışma sonucu üç günlük küs kalma sürecimiz olduğu veya yıllardır hayatımda olan bir sevgiliden yediğim bir tokatı barındıran anılar.

Annem her yıl bir yıl önceki aklını beğenmeyeceksin derdi. Anneler ya da babalar neden her dediklerinde hep haklı çıkarlar henüz anlamış değilim. Beğenmedim evet. Her yaş aldığımda bir önceki yaşımda aldığım kararları. Pişman olmadım genelde, aslında olmamak için çabaladım. Müslümanız sonuçta, hayırlısı deyip rahatlatıyoruz maneviyatımızı.Neyse.

İstanbuldayım.
Kardeşlerime özlemim haddinden fazla.Bu su götürmez gerçek bir yana, iyi geldi bana bu şehir. Eskiden de güçlüydüm. Sadece buna inanmak istemiyordum, farkına varmak istemiyordum(Bunun şu an farkındayım tabi).
Bana sen çok güçlü bir kızsın diyenlere ufaktan öfke beslemiyor da değildim hani.
Kendi kendime diyordum ki ben de insanım, yaşadıklarım benim de canımı yakıyor, sizlerin beni gördüğü yerde ağlamıyorum, suratsızlaşmıyorum diye yastığa başımı koyduğumda gözlerim birden uykuya dalıyor mu sanıyorsunuz?
Benim gözlerime düşen görev ev ahalisinin uyuduğunu anladıktan sonra kendisini kasmayı ve gözyaşlarını bırakmaktı.
Her gece aklım boşalmıyordu ki bir türlü. Uyuyuversin gözlerim.
Her şeyi, herkesi düşünüyordu.
Mesela bananeydi dıdısının dıdısından?
Kamyona kütük yüklerken üzerine düşmüş de yoğun bakımda yatıyor diye üzülüyordum. Yakınları kapısında neler düşünerek bekliyordur ki diyordum.
Kızı vardı benle yaşıt. Neden en çok onunla empati kuruyordum?
Dıdısının dıdısı bir müddet sonra iyileşip de evine, işine döndüğünde neden şeker alıp mahalledeki çocuklara dağıtıyordum? Hala bilemiyorum.

Ne geldi aklıma.
Dışarıdaydık. Yakın bir arkadaşımla geziyorduk parkta. Üniversitede okuduğum sıralar. Yağmur yağmaya başladı. Neden yağmasın ki. Sonbahardı.
Güzel giden hava birden bozmuştu. Eve gidebilirdim ama henüz istemiyordum. Kafamdaki düşüncelerin en yoğun olduğu zamanlardan en yoğun olduğu saatlerdi.
O arkadaşımla saatlerce tavla oynamak ve konuşmak o zamanlar benim için en güzel şeydi. Neyse evi yakın diye ona geçtik...
Yağmur insanı sadece aşk yüzünden ağlatmazmış. Öğrendim. Çok canım acıdı. Çok ağladım. Üstelik göz yaşlarının ne kadar değerli olduğunu acı bir tecrübeyle öğrenmiş birisi olarak arkadaşımdan saklamadan, gizlemeden... Ağladım.
Yağmur yağıyordu, ıslanmayayım diye saklanmıştım. En değerli varlığımı dışarıda bırakmıştım... Onun ıslanmasına izin vermiştim. Nasıl verirdim. Mecburdum... Her zaman ama hakikaten her zaman yapmak zorunda olduğum şeylerden nefret ettim. Hayatın yapmaya, yaşamaya mecbur bıraktığı şeylerden. Asilik edip de aksinin yapılamayacağı, geriye getirilemeyecek mecburiyetlerden. 

İstanbuldayım.
En çok görmek istediğim şehir. Sosyal medyada arkadaşlarımın anılarının olduğu bu şehrin fotoğraflarına hayranlıkla bakardım. Şimdi ise oradayım. Rüya gibi aslına bakarsan. Güzel bir rüya. Bana yeni bir başlangıç, sıfırdan bir hayat sundu. Kendimi kandırdığım bir çok şeyi bırakmamı yoluma devam etmemi sağladı. Bir silkeledi. ''Kalk artık, uyan!'' dedi.
Her şeyi geç de. Çok canım sıkılıyor, ruhum daralıyor da bazen. Saatten banane. Çıkıyorum dışarıya... Çekiyorum, bırakamadığım sigaranın karalara bürüdüğü ciğerlerime, temiz bir deniz havası, dinliyorum insansızlığın sesini. İnsan yığını bu şehrin insansız saatlerinde.

Hiç kimse yaşadıklarımı bilmek zorunda değil.
Hiç kimse yaşadıklarımı anlamak zorunda değil.
İnsanım. Sosyal varlığım. Yine insanlara ihtiyacım var. Yalnızlık Yaradana mahsus.
Farkındayım. Neler atlattığımın, nelere göğüs gerdiğimin ve neleri başardığımın. Artık kendimin neler yapabileceğinin daha net bilincindeyim. Bir yağmurun artık beni ağlatamaz. Sadece duygusallaştırır.

Sigarayı bırakmanın istersem ne kadar kolay olacağının da farkındayım. Hayatımın son yedi yılını kapsayan en muhteşem alışkanlığımı bile bir çırpıda bırakabilecek kadar cesur olduğumu gördüm çünkü. Basit bir benzetme oldu belkide. Ama ortak nokta ikisi de bana zarar verirken görmezden gelmek işime gelmiş...

Farkındayım, benliğimi bastırıp, olması gerekeni uygulama takıntım yüzünden kendi hayatıma kendimi ne kadar yabancılaştırdığımın. Kendimi, kendimin bile çekemeyeceği bir hale soktuğumun farkındayım. Ne kadar köreldiğimin farkındayım...
ARTIK BİTTİ.
İnsanlara ihtiyacım olacaktır elbet. Ben de insanım sonuçta.
Fakat asla ama asla kimseye mecbur değilim.
Ben herkessiz yaşayabilirim.
Hepinize ihtiyacım var, ama hiç birinize mecbur değilim.
Uzun zamandır ilk defa içimde hiç bir kuruntu barındırmadan mutluluğun hazzını yaşıyorum.
Ve İstanbul'a teşekkür ediyorum.