30 Aralık 2016

Kırıntılar #1#

Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı bir geceydi. Tanrı son üç gündür şehrin kirini temizlemeye çalışıyordu. Büyük bir kış temizliği yani. İnsanlar işine veya evine felakete ramak kala varıyordu.
Önceki günkü nöbetinde yalan olmasını umut ettiği bir dedikodu işitmişti. Mesaisine gelmek için yola çıkan ama sele kapılıp ölen, hastane personeli bir bayan varmış. Akşam yayınlanan haberler bu dedikoduyu kanıtlayınca ve bir de yanına üç yaşındaki çocuğunun ve eşinin de öldüğünü ekleyince üzülmüştü. İşinden dolayı ölüme aşikar kanıksaması anlamına gelmiyor sonuçta.

Zamansız ölüm...En kötüsü buydu İlkim'e göre.

Gündüzünü uyuyarak değerlendirdiği için akşam yemeğinden sonraya bırakmıştı ders çalışmayı. Derse aktif katılmadığından çalışırken zorlanıyordu. Sürekli bahane üreterek notlarının başına oturmayı erteliyordu. Bir ara televizyona dalmıştı 'Mavi diye isim mi olur.'' diye içinden geçirmiş, yılbaşı akşamı yayınlanacak yayınlara bakmıştı. Sonra kendisine gülmüş o gece nöbetçi olması şu şarkı yarışmasının ünlüler versiyonunu izleyemeyeceği için zoruna gitmişti. Daha sonrasında da kardeşiyle pek de tatlı olmayan bir sohbete girmişlerdi...  O da bittiğinde İlkim, vicdan yükünü hafifletmek adına hala masanın başında oturuyordu. Oturmak tamam da kitabı bir türlü aralamıyor kendini avutuyordu. ''Bu bölüm benim için çok da zaruri değil ki zaten. Okusam ne okumasam ne?'' diyordu kendi kendine. Yine de alacağı sınav puanının düşüklüğü çalışmadığı için olmasın istiyordu...
Ne yaptıysa kendini veremedi dersine... Kalktı bir sigara yaktı. Uyuduğu odada içmezdi. Aslında evde de içmezdi ama balkon hem soğuktu hem de yağmur hakikaten fenaydı. Sağanak kelimesi hakgetire. Sanki gökte saklı bir deniz varmışta aradaki engeli kaldırmışlar, deniz yeryüzüne doluyormuşcasına fena...

Sigara içmeyi yeni yılla birlikte bırakabilir miyim diye geçiriyordu içinden son bir haftadır sıkça. Bırakırdı ama istemiyordu. Sigara içmekten keyif alıyordu. Bunu itiraf etmekte çok zorlanmıştı en başta. Kendine yakıştıramıyordu ama beş dakikalık keyfi, hayata veya zamana verdiği molaydı onun için. Kullanmadığında yoksunluğa girmiyordu.Yine de içmese daha iyiydi...


Üzerinde kışın getirdiği bir ağırlık, yağmurun getirdiği bir hüzün vardı. Dününü unutuyor, gününü yaşıyor, geleceğini ise planlayamıyordu.

Ay değişmeden üç şehirde barınmış, valizlerde yaşamıştı. Tıka basa tüm eşyalarını sığdırmaya çalıştığı valızi dağılır diye açmaya korkmuş, cüssesine güvenmesine rağmen taşırken ya da her taşındığında demek daha doğru olacak kolları kopmuştu. Sanırım satıcı valizin tekerleri konusunda da ciddi ciddi kandırmıştı İlkim'i. Dik sürünmesi gereken valiz yarım yatık halde dahi ilerlemiyordu. İlkim'e göre valiz içindekilerin suçu yoktu.

Kısa zamanda çok şehir değiştirdiğinden kendisine ait bir evi olması fikrine uyum sağlamakta da zorlanıyordu. Kız kardeşini birazda bu yüzden ısrarla yanına almak istemişti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sizler benim için önemlisiniz.
Vakit ayırıp okuduğunuz yazıma bir de yorum atmak istediniz.
Sevindim.